Monday, January 26, 2009

Monday, September 10, 2007


halk bankasındaki ortaklığımdan çekildim...

mayısta halka arz edilen halk bankasına 10 lotla katılmıştım. bugün ise hisselerimi %23.56 karla satarak ortaklıktan ayrıldım. bilindiği gibi borsanın amacı sermayeyi halka yaymaktır. şirket de halktan aldığı paralarla daha da büyür ayrıca en verimli finansman aracıdır borsa.


biliyorsunuz ki akp hükümeti sat gitsin mantığıyla kamu elindeki tüm kıymetleri saatacak... peki %30 u halka satılan halkbankasının %70 i ne olacak?


ziraat bankasının tamamı, vakıf bankasının da %51 i satılırsa bankacılıktaki yabancı payı % 70 in üzerine çıkmaktadır. şu anda bile % 45 sınırında olan bu oran aşağıda anlatılan tehlikelere gebedir.Bu liberalleşmenin ötesinde bir uygulamadır. gelin abye bakalım:


ALMANYA = %5

İTALYA = %8

İSPANYA=% 10

HOLLANDA= %11 gelişmiş ab ülkelerinde devlet yabancı oranın % 20 yi geçmesini engeller.


gelişmemiş sömürü ülkeleri:

ESTONYA %100

ÇEK CUMHURİYETİ %95

SLOVAKYA %83

MEKSİKA %82

MACARİSTN %65

ARJANTİN %48

PERU %47

ŞİLİ %42


LÜTFEN BU CÜMLEYE DİKKAT :

Yabancı bankaların, ülkeyi siyasi-ekonomik krizler öncesinde ve sırasında ani terk etme riski, finansal aracılık hizmetlerinde şok düşüşlere yol açarken, artan rekabet, yerlileri aşırı riskli alanlara itecek.


özetle yabancı sermeye bu ülkeye yatırım yapsın bu ülkeyi kalkındırsın başımızın üstünde yeri var AMA halkı dünyada benzeri görülmemiş oranlarda bir faizle borçlandırarak üretmeden kazanma yolları onların önceliği olacaktır. Stratejik Kamu iktisadi teşebbüsleri özerk bir yapıyla devletten ayrılmalı ama en çok parayı verene satılmamalıdır...




Tuesday, March 27, 2007

bu sene de endişeyle 24 nisanı bekliyoruz; bush un açıklamasını. Soykırım kelimesini kullanmazsa ondan daha incitici kelimelere bile sevinebiliriz.
kendi bürokratlarımız yetersiz ingilizceleriyle davamızı başkalarının anlatması gerekiyormuş gibi davranarak olayı görmezden geliyorlar.
bizim yerimize davamızı kim anlatıyor dersek 120 ye yakın sivil toplum örgütünün oluşturduğu platform ve de yurtdışındaki türkleri sayabiliriz. ve de by holdwater ı da unutmamak gerekir.
türk olduğunu ergenlik döneminde anlayan amerikan tarzında yetişmiş bir insan olan holdwater bir cephe gibi savaşıyor ve de ermenilerin ortaya attığı iddiaları teker teker çürütüyor. ermenilerden çekindiği için kim olduğunu bilmiyoruz ama olanları bizim yetkililerin izlemekle yetinmesi ilginç.
www.tallarmeniantale.com

Friday, December 22, 2006

LİBERALİZMİN TÜRKİYEDE ALGILANIŞ ŞEKLİ VE GEREKLİLİĞİ(?)liberalizm,serbest piyasa (ekonomi) modelidir.gelişen ve özellikle sömürülen ülkemizde liberal düşünce oluşmuştur.temel hatlarında Atatürkçü yapıya aykırı olmayan bu sistemin,peşinde herşeyi sorgulayabilme ve özgürlük getirebilse de Türkiye için fazla bir öneme sahip olmadığını düşünüyorum.daha doğrusu olmaması gerektiğini.neden derseniz - 60 anayasasının 'türkiye için fazlaca özgürlük getirdiğini' söyleyen 12 eylül darbecilerinin darbeyi gerçekleştirme nedeni olarak gösterdikleri bir çok seslilik belki de....Türkiye'ye gelen cumhuri(halkçı) yönetim,Türkiye ye erken ama tam zamanında gelmiştir.çelişki var sanmayın.erken gelmesinin sebebi,endüstrileşme,kentleşme sağlanamadan olması...tam zamanında gelmesinin sebebi de Atatürkün de belirttiği gibi-memleketin asırlardır beklediği özgürlüğün tam yerinde onlara verilmesi,din-tarım imparatorluğundaki kulluktan bizi alıp vatandaş seviyesine yükseltmesidir...günümüzde cumhuriyeti korumak ve desteklemek için ihtiyaç duyulan yardımcı (yönetim) formlarından(sosyal demokrasi,islami demokrasi-anladın sen...,kemalizm) biri liberalizmdir diyebiliriz.gel gelelim, muammer aksoy un açıkladığı sosyal demokrasi(mahmut esat yazılarından faydalanarak)-metin tokerin kemalizmin idoloji olduğu olgusunu bir kenara bırakalım ve günümüzde KÜÇÜK AMERİKA yaratma modeliyle alakalı ve turgut özalın ülkeye ekonomi modeli olarak soktuğu-kapitalizm etkisiyle küçük esnafı öldüren buna karşın düşünmeye değer liberalizm ülkemize neler katabilir?Avrupa birliğini de katabiliriz konuya....

1)** [[ ABD’de her 13 kişiden, Almanya’da her 19 kişiden, Kanada’da her 12 kişiden, Türkiye’de ise her 30 kişiden biri memur. ]]


Devlet, genel anlamına baktığımızda vergi toplayan demektir. Devletin bir diğer genel anlamına baktığımızda barınak korunak demektir.

Devlet kendisini oluşturan halkı doyurur, eğitir, tedavi eder, korur, yaşama olanaklarını sağlar, halkın refah düzeyini yükseltebildiği ölçüde yüksek tutmaya gayret eder.

Devlet kendisini oluşturan halkı doyurur, eğitir, tedavi eder, korur, yaşama olanaklarını sağlar, halkın refah düzeyini yükseltebildiği ölçüde yüksek tutmaya gayret eder.

Devlet vergi toplar. Vergiyi ise kazanan adamdan toplar.Kazanan adamdan vergi toplayabilmek için kazanan adama kazandırması gerekir.Kazanan adam halktan kazanır, ihracattan kazanır.İçten ve dıştan yani.Fakat hiçbir işletme dünyada yoktur ki içte kazanamadan dışa açılabilsin.O yüzden önce içte kazanması gerekir.Bu kazanım için devlet halkı doyurmalı, eğitmeli, korumalı ve iş sahibi edebilmeli ki halk kazanan adama kazandırsın.Böylece basit bir döngü oluşturmuş olduk. Burada devletin hiçbir şekilde kazanan adam durumuna düşmeden kendisini oluşturan halkı idare etmeyi başarabildi.Bu döngüde devletin halkı doyururken kendi oluşturduğu istihdamda kar amacı gütmeden ve sadece bir insanın yaşamsal ihtiyaçlarını karşılaması için gerekli miktarda halkına sermaye kazandırdığını düşünelim.

yani şöyle şematik olarak düşünürsek ; Fabrika =>Bakkal=>Hastane=>Ordu-Polis=>Devlet bunu bir dörtgen olarak düşünün. Devlet burada bakkaldan vergisini alıyor. Hastane kendisine ait olduğu için ve kar amacı gütmediği için sadece zarar edebiliyor. Aynı şekilde Ordu-Polis bölümünde de sadece zarar edebiliyor.Fakat bunun yanında dönüşüme doktor , asker-polis gibi yeni öğeler katıyor.

şimdi elimize kağıt kalem alıp hesap yapalım.
Fabrika = 5 işçi çalıştırsın. her birine maaş olarak 5 altın versin.
Ordu-Polis=Her gelen insandan 1 altın alsın.(Yaşam koruma bedeli)
Hastane=Her gelen insandan 1 altın alsın.(Tedavi bedeli)
Bakkal=Her insanın aylık gideri 1 altın olsun.(Yaşamsal Temel İhtiyaçlar)
Toplam Nüfus =8 kişi

Fabrika 25 altını 5 işçisine verdi.
5 İşçi=Her biri 5 altın aldı.

Bir işçi ordu-polise gitti.1 altın verdi
Aynı işçi hastaneye gitti.1 altın verdi.
Bakkala gitti.1 altın verdi.

Bir işçinin elinde ay sonunda 2 altın kaldı.

---

Ordu-Polis ve Hastane =her işçiden ve birbirlerinden ve bakkaldan 1 altın aldı.Aylık toplam 8 kazandı.
Bakkal her işçi ,asker ,doktordan ve yine bakkaldan 1 altın aldı.Aylık toplam 8 kazandı
Asker, Bakkal, Doktor=8 altın. her biri bakkalda hastanede ve korunma amaçlı olarak 3 altın harcadı==>Ay sonunda 5 altınları kaldı

Sistemde işçiyi en alt tabaka olarak seçtiğimizden elindeki 2 altın minimum vergi miktarını veriyor.Kazanca göre asker doktor ve bakkalın vergilerini oranlarsak yaklaşık 3 altın da onların vergi vermesi gerekiyor.

yani sonuç olarak Asker=2 Doktor=2 Bakkal=2 İşçi=0 ile ayı noktalıyorlar.
Devlete gelelim.5 işçiden 5*2=10 asker, doktor ve bakkaldan 3*3=9
toplam=19 vergi topladı
Fabrikadan ürettiği ürünü bakkala satmıştı.Burda bakkalın tüm satıştan aylık karı 8 altın idi. eğer bir ürünü ortalama olarak %15 kar ile sattığını düşünürsek 8*100/15 =53 altın bu ürünün bakkala satışından kazandı.
yani devlet toplam 19 vergi + 53 fabrika satışı = 72 altın kazandı.
bunu 25 ini işçiye vermişti = 47 altın
47 altın ise devletteki tüm özel işletmelerin aylık brüt kazancının 6 katına, tüm işçilerin alım gücünün 4.7 katına, askerlerin ve doktorların brüt kazancının 6 katına denk geliyor.Ve bu rakam da tüm yaşamsal gereksinimleri basitce yol, su elektrik kolayca yetiyor.

*Bakkal=-Özel sektör-
*Asker ve doktorda geride kalan 2 altın ise gelir farklılıkları olarak küçük sınıf katmanları oluşturdu: yönetici--hizmetli gibi.

----
burda da görebileceğiniz gibi işçi sınıfı ne kadar güçlü olursa devlet de o kadar güçlü oluyor. Ayrıca devletin kazancı sistemde de gördüğünüz gibi daha çok vergiden değil, fabrikadan yani ürününden oluyor.

Ve bir diğer nokta, eğer bir devlet kanatları altında ne kadar çok işçi-köylü sınıfı bulundurursa devlet iradesi de o denli sağlam ve güçlü olacaktır.
Yine bir başka açıdan bakar isek, bu döngüde bakkalın yani özel sektörün devlete hükmetmesi veya kendi içinde tekelleşmesi gibi bir olanak bulunmuyor

Biz bu küçük devletimizden Türkiye'ye gelirsek.
Devletteki küçülme çalışmalarıyla birlikte tartışılmaya başlanan Türkiye’deki memur sayısı, farklı değerlendirmeleri de beraberinde getirdi.
Buna sağlık sektöründeki gözler görülür çalışan eksikliğini yani 50.000 kişiyi üstüne üstlük eğitim sektöründeki yıllardır süregelen açığı da ekler isek 45.000 kişi daha devletin istihdam etmesi gerekirken devleti küçültmesi intihardan başka hiçbirşey olamaz.
Nitekim yazının başında da gördüğümüz gibi liberal örnek oluşturan Abd ile Türkiye arasındaki fark da bizi haklı çıkarır nitelikte.Devletleşmede oran neredeyse 2 katından daha fazla.

İşbu nedenlerle Türkiye'de çarpık özelleştirme ve devleti küçültme çalışmalarına HAYIR !

(1)**11 Kasım 2006— Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) verileri